22 Aralık 2016 Perşembe

Gölge

Eğer anlayabilseydim,
          umutlarımın,
damarlarımdaki kandan önce 
                     beni bırakıp gideceğini
        o yalana çizdiğim kıyılarda
kendimi avutup,
      içimde gün gün
    intiharlar koparak,
Gölgeme saklanmayı seçmezdim..

Balbay

11 Ekim 2016 Salı

Çoktan

Çoktan

Önce bir yıldız söndü yaldızsız
ve bir denize düştü yelkenlinin yelkenini yıkıp yakarak.
Yelken atlasa düştü ve bu hiçte kanadından tüyünü düşüren kuş kadar kolay ve vazgeçilir değildi.
Kavgası bitmişti derin denizin yelkenle,
ne yelken kaldı geriye ne denizi.
Yeniden hûlya oldu cennet arzusu koynunda
ve umut uzadıya bir kağıt kesiği koynunda
öylece dayadı alnını buğulu bir cama
ışığı yanan her evde onu özledi.
Çoktan ödenmişti sevmenin bedeli 
ve çoktan kabullenilmisti akciğerlerinde siroz sancılar
Kesik bir sevdayi gömdü zaman satıcıları
Ellerinde alevden ateşe bir vazgeciş
Yelkenim öldü durdu zaman makinam

rüzgarlarla bir şarkıya binip gitti.

Erkan Balbay
11/10/2016 02:55 

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Belki bir Gün

Belki Bir Gün

Belki bir gün bir şiirin içinde
buluşuruz seninle
Şiir oluruz geceye
Ispanaklı börek oluruz
uzak Denizleri seyreder Yelkenlilere el sallarız
ne de güzel kavuşmuşlar deriz
İki bardak çay içeriz 
kumdan kalp yapar içine yatarız
belki bir gün öznesi oluruz şiirlerin
yerine oluruz 
belki bir gün oluruz

27/08/2016 şarköy
E.B.

26 Mart 2016 Cumartesi

SULU SEPKEN

                              SULU SEPKEN

Cehennem duvarlarına sıkışmış bir bulutun iç kanamasından sızdık ve yakalandık hayata
Kan buhar yerinden öptük suyu.

Nyssa’nın oğlusun çünkü sen
Sulu sepken bir serüven için Anadolu’yu taşıyorsun koynunda
Bir parça bile yer kalmadı sana ama yurdusun bu yaranın.
Aramızda yatıyor çünkü anadolu.

Artık hangi köyü devirseler
Biz dökülürüz seninle
Ve belki bir gece
Anadolu da devrilir akdenizin üstüne!

Devrim artık tek kelimeden ibaret değildir çünkü

Bir bulutun iç kanama geçirdiği yerde!

Ansızın gelen ölümü seviyorum

Ansızın gelen ölümü seviyorum. Sonsuz bir hızla çarpan alıp, götüren ölümü. Oysa şimdi, burada senin direnişini izliyorum, lanetlenmiş biri gibi yavaş yavaş tükenişini, ölümün gözlerine, ellerine,dudaklarına sızmasını, bütün bedenine yayılmasını, sözcükleri alıp götürüşünü, bakışları tüketmesini, seni yıllardır tanıdığım insan olmaktan çıkarıp bir yaratığa dönüştürmesini izliyorum. Her şey bitiyor ama sen yinede burdasın.Artık hiçbir şey duymadığını söylüyorlar,acıyı bile...
   Kimi zaman gözlerinden bir damla yaş akıyor .Sonsuz bir çaresizlikle yorganı başıma çekip sessizce ağladığım, çoğu zaman ağlamamak için kendimi sıktığım ama içimde yükselen ince sızının gözlerimden inen yaşlara dönüşmesini engelleyemediğim çocukluk günlerime benziyor. Şimdi o acıların nasıl da anlamsız olduğunu düşünüyorum. Büyüdükçe acı azalıyor sanki.Ama sonra bir gün ansızın gözlerde, saçlarda, yüz çizgilerinde, ellerde derin, hiç silinmeyecek izlerle beliriveriyor. Mutluluksa iz bırakmayacak kadar kısa ve çabuk geçiyor.

   Şişedeki sıvı büyük damlalarla akıyor, damlaların sesini duyuyorum. O renksiz sıvı plastik boruların içinden kollarına açılmış deliklere gidiyor.göğsün inip, kalkıyor.bir makine kalp atışlarını sayıyor.sayısız ayrıntıyı bir araya getiremiyorum, getirsem de sana duyduğum sevgiyi karşılamıyor. Bu seninle aramızda geçen sessiz saatlerin, unutulmuş saatlerin kendiliğinden kurduğu bir şey sanki. Makine de kalp atışlarının sesini duyuyorum ama bize yüreğimizde ki boşlukları,o boşluklara yerleşmiş acıları,bilinçten yüreğe, yürekten bilince giden yolların taşıdığı garip görüntüleri gösterecek bir makine yok.


     Zaman geçmiyor, günün azalması, senin biraz daha, biraz daha uzaklaşman o tek tek damlayan sıvıyla ölçülebiliyor.

Mecburiyetmi bu

Mecbur muyuz bu mutsuzlukları yaşamaya, nasıl oluyor da kendimizi mahkum ediyoruz bile bile, insan sevmek ve sevilmek için bu dünyada ise ve sevdiğini iddia ederken nasıl birbirini mutsuz edebiliyor. Vaz mı geçmek gerekir. 

içinde bulunduğumuz bu durumun içinden çaresizce kaçmak istemek. çözüm için hiç bir şey yapamamak. eskimişlik. yorulmuşluk. çaresiz hissetmek.
sahip olduklarını kaybetmekten korkmak. düzelir belki demek.
ahmakça ve salakça

seviyor ve mutlu olmak istiyorum. inanıyorumda 

13 Kasım 2015 Cuma

Ayna

Sırlarım olduğu doğrudur
ama sanırım sen yanlış taraftan bakıyor
ve sadece kendini görüyorsun
yada aksi taraftan kendini hiç mi hiç görmüyorsun
Beni sırdaki karanlıkla değil
yansımanın yanındaki senle yargıla...

E.B. kasım 2015

21 Mayıs 2015 Perşembe

sebastian

hiç yoktan susturuldu şarkımız
elin değmesin gözün görmesin
ben o sebastina katlanamıyorum...
elimde değil...

Araf

düşünsel durumdan konuşsal duruma geçemedikya... (ne demekse)
vaz geçmekten kortuğumuzdan vaz geçemedik vaz geçtiğimizi sandığımız bize vaz caydı
sorarım bu geceye yarım kalan şişeye
hangisi diye
cevap geliyor, (üçünçü tekil veya çogul sahıs/lar)
ne ...
diyorum ki hangisi daha ağır diye
(üçünçü bilinmeyen karanlık sahıs/lar )ya bilader anlatmadınki durum ne hangisi ne ....

ya anla işte anlatamıyorum açık açık açık
haaaaaaaa ( dedi bir bok anlamadı, rakıdan olsa gerek)
haklısın bilader dedi (angut)
ya ben bana anlatamıyorum sana nasıl anlatayım. korkum büyük
sevilmemekten korkuyorum beni koşulsuz seveni /leri kaybederim diye aklım çıkıyor.
eeee... (diyor haklı olarak)
bilader ben kalp sektesini kalp sekterini tercih edicem kagıt kesiklerine karşı... 1 e 3 versede bunu seçicem.

21/05/2015 - araf/istanbul
E.B.

Sur'a üflendi Dün

kederli bir şarkının son mısrası gibi tükendik hayata ve gerçeklere inat
yağmur tanesi iğne
avuç içi kağıt yarası
varsaydığımız yoksayılacak artık...
siperde kurşunu bitmiş asker misali anneye son mektubunu yazan asker sakinliği var üzerimizde
ve sur'a üflendi dün kıyamet yakın