Seni onca uzakta, çoğu kez adresim belli değilken,yaşamımı
sürdürmem için artık hiç bir neden olmadığına inandığım sıralar hatırladım
hep. Hastalıkla dolu insanların,çirkefliklerle gölgelenmiş yeryüzü resminin
içinde senin yüzün karabasanın düşe dönüştüğü o aydınlık yerde durup, bana baktı
hep.
Kahkahalar, güzel, gülen yüzlerle dolu fotoğraflar zamanla
herkese anlatılan anılara dönüşür ama ben seninle (-çoğu zaman sensiz-) acıları,
büyüme sancılarını, büyük korkuları da yaşadım.
Odaları dolaşıyorum, bu koskoca evde her şey yerli yerinde.
Kitaplar, çalışma masası, kağıtlar, kalemler, fotoğraflar ve
tıpkı yıllar öncesi sessizlik....
Bu sessizliği bozmak için ne çok konuşurdum. Sen sürekli bir
şeylerle uğraşırken, sorularıma cevap verip, her şeyin yolunda gittiğine beni
inandır diye ne çok sorardım.
Ama önceleri böyle değildik. Bu sessizlik yoktu.
Akşamların kalabalığı, kentin sabah güneşiyle boşalan
sokakları, çimenlere uzanılan, okuldan kaçılan günler, aynaların karşısında
geçirilen zaman,akşam yürüyüşleri,deniz kenarında ay ışığı seyredilen
geceler, gitarlar, hüzünlü şarkılar, o yüreğimizi kaplayan sevinç ve nedeni
anlaşılmaz bir çarpıntı...
Dünyanın umurumuzda olmadığı o günleri nasıl da özlüyorum
şimdi. Renkli ışıkları, her şeyin yeni, her şeyin ilk olduğu zamanı.
Şu eski lambayı ovalasam her şey çabucak geçen çocukluk
düşlerimize dönüşebilir mi?
Küçük kız kardeşten
smile sail için............
İçindeki fırtınanın bitmediğini nasıl da haykırıyorsun... tebrikler.
YanıtlaSilteşekkürler kardeşim...
YanıtlaSil